Salim Kadıbeşegil
Titanik 20. yüzyılın en önemli simgelerinden biri idi. Daha ilk yolculuğunda batacağı ancak kurgu romanlara konu olabilirdi. Ama 1500’ü aşkın yolcusu ile battı! O günlerin gelişmişlik, teknoloji simgesi bu koca gemi aynı zamanda çok emin ellerde yola çıkmıştı. Ve herşey kontrol altındaydı. Ama sadece suyun üzeri... suyun altı da belki hesaba katılmıştı ama, o hesaplar o dev transatlantiği denizin binlerce metre dibine gitmekten kurtaramadı.
Titanik ve buzdağları... iş dünyamızın dört bir yanını sarmış Titanikler bu yüzyılın pazar paylaşımını global dünyanın dört bir tarafını sarmış ve nereden nereye yolculuk yaptığı bilinmeyen buzdağları arasında yapıyorlar. Çok ehil ellerde yolculuk yaptığını sandığımız Titanikler birbiri arkasından denizin dibini boylarken biz nerede yanlış yapıldığını bir türlü bulamıyoruz.
Yani “evdeki hesap ‘bir yerlerde’ çarşı ile uyuşmuyor!
İletişimin ve ilişkilerin statejik boyutlarını yöneten bir kişi olarak baktığımda; suyun üzerinde sadece ve sadece “rakamları” görüyorum...
Ve bugün burada olduğu gibi rakamları nasıl denetlemeye çalıştığımızı!
Yani, ortada titanikler var bir de bunlara ait rakamlar... bu rakamların nasıl oluşmakta olduğu ile ilgili süreçler de tamamlayıcı ögeler.
Basit ve yalın anlatımla baktığımda; titanikler neden rakamlarını denetlettirme ihtiyacı duyarlar sorusunu soruyorum.. iki başlıkta verebileceğim cevap var; birincisi “ bu rakamların doğru” olduğuna dair bir mesaj vermek. Ama bunu bir denetim mekanizması olmadan kendisi söylese ne kadar inandırıcı olabilir? Bu nedenle, ikinci cevabımın içeriğine ihtiyaç var; bunları bağımsız bir kuruluşa denetlettiriyorum.. ayrıca kendim de denetliyorum.. yani “bana inanmayabilirsin ama onlar bu işin erbabı ve profesyoneller”
Ama, hepinizin bildiği gibi bu sistem bir kaç kez “duvara tosladı”... örneğin ülkemiz kendini bağımsız kuruluşlara denetlettiren ama insanların kendi bankalarını soymalarına engel olamadıkları için 2001 duvarına tosladı. Bankalardan fal baktığımız günler çok uzaklarda değil!
Ve iş dünyasının “miladı” Enron.. ardında kağıttan kaleler gibi devrilen o Titanikler beraberinde onlara saygınlık kazandırsın diye tuttukları 80 bin kişilik Arthur Andersen’i de denizin binlerce metre altına gömdü.. Sadece bununla kalsa iyiydi.. Denetim şirketleri sektörünün üzerinede kara bulutlar çöktü! Toplumun gözünde her biri Titanik olan bu şirketler bir anda “filika” oldular.
Aslında işin özü basit; iş dünyası; toplumun her kesiminde güven kazanmak için iç ve dış denetim mekanizmalarını çalıştırıyor. Bununla bir saygınlık elde edeceğini ve geleceğini güvence altına alacağını sanıyor! Veya, konuyu getirmek istediğimiz itibarın sadece rakamlardan oluştuğunu düşünüyor!
Yakın bir zamana kadar yeterli olan bu durum artık yerini başka unsurlara bırakmış durumda...
Amerikalı danışman Roger McNamee’nin 11 eylül sonrasında yazdığı “yeni normal” başlıklı makalesi aslında söylemek istediklerimi çok güzel ifade ediyor. Kısaca McNamee diyor ki; 11 eylül ile sadece siyaset değil tüm iş dünyası büyük bir değişim geçirecek. İş yapmanın kuralları, oyunlar yeni baştan yazılacak. İşini eski normale göre yönetenler zaman içinde yerlerini işini yeni normale göre yönetenlere terk edecek.
Eski normal bize şöyle diyordu; ‘para kazan. Kâr elde et..
Ara normale “finansal süreçlerini denetlettir ki sana inanalım” girdi!
Yeni normalde ise; “bizi buzdağının üstü ile değil, altı ile nasıl baş ettiğin ilgilendiriyor. Bunu gösterki yarın da sana güvenelim.”
İşte hala eski normale göre hareket eden şirketlerden bir kaç örnek;
Barbie’nin üreticisi Mattel... Agustos ayında Çin’de ürettiği oyuncakların üzerinde çocuklar için zararlı boya olduğu gerekçesiyle parça parça geri çağırdığı ürün sayısı 20 milyonu geçti... Önce suçu Çinli üreticisinin üzerine atma yolunu seçen Mattel neredeyse ABD ve Çin hükümetleri arasında siyasi bir krize neden oluyordu. CEO’ları Çinli devlet bakanından bizzat özür dilemeye gitti de konu birazcık soğudu.
Ve Enron.. 70 milyar dolarşlık şirket bir anda 30 milyonluk hale geldi. Amerikalıların tarihlerinde ilk kez düzenli elektrik kesintileri ile tanıitıran bu şirketin aktörlerinin sonunu da biliyorsunuz. Ek bilgi; Enron batmadan önce sosyal sorumluluk alanında ABD de en fazla para harcayan şirketlerden biriydi.
Yakın geçmişte tüm dünya basınının ve televizyonlarının en kapsamlı haberlerrinden biri idi Dünya Bankası... Wolfowitz istemeye istemeye istifa etmek zorunda kaldı. Oysa yasalara aykırı bir şey yapmadı.sadece her Amerikan vatandaşının başvurabileceği Dışişlerindeki bir pozisyona kız arkadaşını önerdi! Ama dünya sarsıldı!
Ve insanlar sokaklarda... Her bir Titanik “Biri bizi gözetliyor evinde sanki”.. Eski normalde, kimse ürün geliştirme çalışmalarında hayvanlarla ne yaptığımızı sorgulamazdı. Yeni normal oyunun kurallarını değiştirdi!
“Biz büyüğüz bize bir şey olmaz” anlayışı iflas etti! 160 yıllık Siemens’in 450 bin kişiye istihdam sağladığı Alman savcıları pek ilgilendirmedi! Göreve gelişi ile yatırımcılara 3,5 misli değer yaratan CEO Kleinfeld kendisinin neden olmadığı ama iyi yönetemediği iş dünyası tarihinin en büyük finans skandallarının altında ezildi ve istifa etmek zorunda kaldı.
Globalleşme beraberinde bir sürü sorun getirdi. Duvarlarda asılı duran değerler tablolarının hergün tozu alınmasına karşın bazıları çöp sepetine gitti. Kökleri aynı ülkeye ait “milliyetçi markalar” bile birbirine girdi. Louis Vuitton, ülkedaşı Carefour’u, Çin’deki Carefour mağazalarında sahte Louis Vuitton’ler satıldığı gerekçesiyle mahkemeye verdi!
Ve asıl tehlike; “mutsuz çalışanlar”! iş dünyasının dinamikleri için eski normalde bunlar personeldi! Ara normalde “insan kaynakları” oldular. Ama yeni normal buna “çalışan markası” diyor. Kim ki bunu keşfedememiş, buzdağının altında onu bir sürpriz bekliyor olabilir!
Sonuç;
İçinde finansal bilgilerimizin yer aldığı mali tablolar tabii ki gerekli.. Önemli.. Bunlarsız olmaz.. Ama bizim baktığımız pencereden burası suyun üstü. Ve burada sadece buzdağının görünen kısmı var. Küresel ısınma nedeiyle erimekte olan buzullarla da bir ilgisi yok! Ve eriyen buzullar globalleşen dünyaya eskisinden çok daha fazla buzdağı salıyorlar. Bunlara her Titanik çarpışında yer kürede sular biraz daha yükseliyor. Kendi yaptığı işin yanısıra yer kürenin sorunlarına da duyarlılık gösteren şirketler gelecek için sürdürülebilir kârlılık güvencesi yaratıyorlar. Yani itibarlı şirketler haline dönüşüyorlar.
Eğer, sadece suyun üzerindekiler ile yetinecek ve işimiz sadece finansalları denetlemekle sınırlı olacaksa, inanın, sular öyle bir yükselecek ki, finansallarını denetleyecek bir şirket yerkürede kalmayacak!
MSK
İç Denetim Enstitüsü Kongresi
Crown Plaza
İstanbul
9 Kasım 2007
Titanik 20. yüzyılın en önemli simgelerinden biri idi. Daha ilk yolculuğunda batacağı ancak kurgu romanlara konu olabilirdi. Ama 1500’ü aşkın yolcusu ile battı! O günlerin gelişmişlik, teknoloji simgesi bu koca gemi aynı zamanda çok emin ellerde yola çıkmıştı. Ve herşey kontrol altındaydı. Ama sadece suyun üzeri... suyun altı da belki hesaba katılmıştı ama, o hesaplar o dev transatlantiği denizin binlerce metre dibine gitmekten kurtaramadı.
Titanik ve buzdağları... iş dünyamızın dört bir yanını sarmış Titanikler bu yüzyılın pazar paylaşımını global dünyanın dört bir tarafını sarmış ve nereden nereye yolculuk yaptığı bilinmeyen buzdağları arasında yapıyorlar. Çok ehil ellerde yolculuk yaptığını sandığımız Titanikler birbiri arkasından denizin dibini boylarken biz nerede yanlış yapıldığını bir türlü bulamıyoruz.
Yani “evdeki hesap ‘bir yerlerde’ çarşı ile uyuşmuyor!
İletişimin ve ilişkilerin statejik boyutlarını yöneten bir kişi olarak baktığımda; suyun üzerinde sadece ve sadece “rakamları” görüyorum...
Ve bugün burada olduğu gibi rakamları nasıl denetlemeye çalıştığımızı!
Yani, ortada titanikler var bir de bunlara ait rakamlar... bu rakamların nasıl oluşmakta olduğu ile ilgili süreçler de tamamlayıcı ögeler.
Basit ve yalın anlatımla baktığımda; titanikler neden rakamlarını denetlettirme ihtiyacı duyarlar sorusunu soruyorum.. iki başlıkta verebileceğim cevap var; birincisi “ bu rakamların doğru” olduğuna dair bir mesaj vermek. Ama bunu bir denetim mekanizması olmadan kendisi söylese ne kadar inandırıcı olabilir? Bu nedenle, ikinci cevabımın içeriğine ihtiyaç var; bunları bağımsız bir kuruluşa denetlettiriyorum.. ayrıca kendim de denetliyorum.. yani “bana inanmayabilirsin ama onlar bu işin erbabı ve profesyoneller”
Ama, hepinizin bildiği gibi bu sistem bir kaç kez “duvara tosladı”... örneğin ülkemiz kendini bağımsız kuruluşlara denetlettiren ama insanların kendi bankalarını soymalarına engel olamadıkları için 2001 duvarına tosladı. Bankalardan fal baktığımız günler çok uzaklarda değil!
Ve iş dünyasının “miladı” Enron.. ardında kağıttan kaleler gibi devrilen o Titanikler beraberinde onlara saygınlık kazandırsın diye tuttukları 80 bin kişilik Arthur Andersen’i de denizin binlerce metre altına gömdü.. Sadece bununla kalsa iyiydi.. Denetim şirketleri sektörünün üzerinede kara bulutlar çöktü! Toplumun gözünde her biri Titanik olan bu şirketler bir anda “filika” oldular.
Aslında işin özü basit; iş dünyası; toplumun her kesiminde güven kazanmak için iç ve dış denetim mekanizmalarını çalıştırıyor. Bununla bir saygınlık elde edeceğini ve geleceğini güvence altına alacağını sanıyor! Veya, konuyu getirmek istediğimiz itibarın sadece rakamlardan oluştuğunu düşünüyor!
Yakın bir zamana kadar yeterli olan bu durum artık yerini başka unsurlara bırakmış durumda...
Amerikalı danışman Roger McNamee’nin 11 eylül sonrasında yazdığı “yeni normal” başlıklı makalesi aslında söylemek istediklerimi çok güzel ifade ediyor. Kısaca McNamee diyor ki; 11 eylül ile sadece siyaset değil tüm iş dünyası büyük bir değişim geçirecek. İş yapmanın kuralları, oyunlar yeni baştan yazılacak. İşini eski normale göre yönetenler zaman içinde yerlerini işini yeni normale göre yönetenlere terk edecek.
Eski normal bize şöyle diyordu; ‘para kazan. Kâr elde et..
Ara normale “finansal süreçlerini denetlettir ki sana inanalım” girdi!
Yeni normalde ise; “bizi buzdağının üstü ile değil, altı ile nasıl baş ettiğin ilgilendiriyor. Bunu gösterki yarın da sana güvenelim.”
İşte hala eski normale göre hareket eden şirketlerden bir kaç örnek;
Barbie’nin üreticisi Mattel... Agustos ayında Çin’de ürettiği oyuncakların üzerinde çocuklar için zararlı boya olduğu gerekçesiyle parça parça geri çağırdığı ürün sayısı 20 milyonu geçti... Önce suçu Çinli üreticisinin üzerine atma yolunu seçen Mattel neredeyse ABD ve Çin hükümetleri arasında siyasi bir krize neden oluyordu. CEO’ları Çinli devlet bakanından bizzat özür dilemeye gitti de konu birazcık soğudu.
Ve Enron.. 70 milyar dolarşlık şirket bir anda 30 milyonluk hale geldi. Amerikalıların tarihlerinde ilk kez düzenli elektrik kesintileri ile tanıitıran bu şirketin aktörlerinin sonunu da biliyorsunuz. Ek bilgi; Enron batmadan önce sosyal sorumluluk alanında ABD de en fazla para harcayan şirketlerden biriydi.
Yakın geçmişte tüm dünya basınının ve televizyonlarının en kapsamlı haberlerrinden biri idi Dünya Bankası... Wolfowitz istemeye istemeye istifa etmek zorunda kaldı. Oysa yasalara aykırı bir şey yapmadı.sadece her Amerikan vatandaşının başvurabileceği Dışişlerindeki bir pozisyona kız arkadaşını önerdi! Ama dünya sarsıldı!
Ve insanlar sokaklarda... Her bir Titanik “Biri bizi gözetliyor evinde sanki”.. Eski normalde, kimse ürün geliştirme çalışmalarında hayvanlarla ne yaptığımızı sorgulamazdı. Yeni normal oyunun kurallarını değiştirdi!
“Biz büyüğüz bize bir şey olmaz” anlayışı iflas etti! 160 yıllık Siemens’in 450 bin kişiye istihdam sağladığı Alman savcıları pek ilgilendirmedi! Göreve gelişi ile yatırımcılara 3,5 misli değer yaratan CEO Kleinfeld kendisinin neden olmadığı ama iyi yönetemediği iş dünyası tarihinin en büyük finans skandallarının altında ezildi ve istifa etmek zorunda kaldı.
Globalleşme beraberinde bir sürü sorun getirdi. Duvarlarda asılı duran değerler tablolarının hergün tozu alınmasına karşın bazıları çöp sepetine gitti. Kökleri aynı ülkeye ait “milliyetçi markalar” bile birbirine girdi. Louis Vuitton, ülkedaşı Carefour’u, Çin’deki Carefour mağazalarında sahte Louis Vuitton’ler satıldığı gerekçesiyle mahkemeye verdi!
Ve asıl tehlike; “mutsuz çalışanlar”! iş dünyasının dinamikleri için eski normalde bunlar personeldi! Ara normalde “insan kaynakları” oldular. Ama yeni normal buna “çalışan markası” diyor. Kim ki bunu keşfedememiş, buzdağının altında onu bir sürpriz bekliyor olabilir!
Sonuç;
İçinde finansal bilgilerimizin yer aldığı mali tablolar tabii ki gerekli.. Önemli.. Bunlarsız olmaz.. Ama bizim baktığımız pencereden burası suyun üstü. Ve burada sadece buzdağının görünen kısmı var. Küresel ısınma nedeiyle erimekte olan buzullarla da bir ilgisi yok! Ve eriyen buzullar globalleşen dünyaya eskisinden çok daha fazla buzdağı salıyorlar. Bunlara her Titanik çarpışında yer kürede sular biraz daha yükseliyor. Kendi yaptığı işin yanısıra yer kürenin sorunlarına da duyarlılık gösteren şirketler gelecek için sürdürülebilir kârlılık güvencesi yaratıyorlar. Yani itibarlı şirketler haline dönüşüyorlar.
Eğer, sadece suyun üzerindekiler ile yetinecek ve işimiz sadece finansalları denetlemekle sınırlı olacaksa, inanın, sular öyle bir yükselecek ki, finansallarını denetleyecek bir şirket yerkürede kalmayacak!
MSK
İç Denetim Enstitüsü Kongresi
Crown Plaza
İstanbul
9 Kasım 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder