1 KASIM 2008 CUMARTESİ YAZISIDIR
DENİZ SİPAHİ
MİLLİYET
İtibar yönetimiyle ilgili konulara zaman zaman köşemde yer veriyorum.
Bu konuyu ısrarla yıllardır dile getiren Orsa’nın kurucusu Salim Kadıbeşegil’in de yorumlarına...
Kadıbeşegil diyor ki...
“Tüm kurumlar şu dönemde itibar sınavından geçiyorlar...”
Ardından da ekliyor.
“Kriz ortamları, normal dönemlerde kurum itibarına yatırım yapan şirketlerin, bu yatırımlarının meyvelerini topladıkları ortamlardır. Çünkü, toplumun geniş kesimlerinden kurum itibarını etkileyen konularda göstermiş oldukları performans nedeniyle avans almışlardır. Bu avansı, kriz döneminde tutarlı ve toplumun duyarlılıklarına paralel kararlarla yönetme becerisine sahip şirketler kriz sonrasında doğal olarak ciddi bir rekabet avantajı kazanacaklardır. Panik halinde yıllarca yatırım yaptıkları çalışanları ani bir kararla kapının önüne koyan yöneticiler kriz sonrasında bunun hesabını veremeyebilirler ve giden itibarı uzun yıllar geri getiremeyebilir.
Krizler, kurum itibarının er meydanıdır. Bu meydanda temel öncelik güven inşa etmektir. Çalışanları, tedarikçileri, müşterileri ve hissedarları, yatırımcıları başta olmak üzere şirketler tüm paydaşları karşısında kriz ortamını kısa vadeli değil, uzun vadeli stratejilerle yönetmeleri halinde başarılı olabileceklerdir.”
***
Kadıbeşegil’in reçetesi ise...
Sözünde durmak, taahhütlerini yerine getirmek...
Peki kriz ortamlarında verilen sözlerin arkasında durmak o kadar kolay mıdır?
Bu sorunun da cevabını kendisinden alalım.
“Krizler, kendi doğası içinde; panik, belirsizlik, yön kaybı gibi olumsuzlukları beraberinde getirir. İçindeki fırsatlar ise bu ortamda, uzun yıllardır ihmal edilen konuların yeniden ele alınması ile doğar. İyi bir stratejik analiz ile yeni hedefler belirleme, inovatif çalışmalara yönelik bir yoğunluk, etkili bir finans yönetimi ile birlikte; açıklık, dürüstlük, şeffaflık ve hesap verilebilirlik olarak tanımladığımız kurumsal yönetim ilkeleri etkili kriz yönetiminin ilaçları arasındadır. Bu ilaçlar, krizden şirketlerin ayakta çıkmasını sağlayabileceği gibi, kriz sonrası için de başta pazar payı, müşteri değeri gibi iş sonuçları olmak üzere beraberinde önemli rekabet avantajlarını getirecektir.”
Kadıbeşegil’in bir tezi daha var.
O da kriz yönetiminin yüzde 99’unun iletişim olduğu...
***
Buna katılıyorum.
Algılamayı yönetebilmek kriz anında çok daha önem kazanıyor.
Sadece ekonomik krizde değil; kişilerin, şirketlerin, toplumların zaman zaman karşıya kaldıkları kriz anlarını da yönetmeyi iyi bilmek gerekiyor.
Kadıbeşegil, kriz yönetiminde şöyle bir hesap yapıyor.
“Kriz yönetimlerinin yüzde 1’i teknik yüzde 99’u iletişimdir. Bu nedenle, başta çalışanlar ve müşteriler olmak üzere her kararın; açık, net, gerçek ve doğru zamanda iletişimi hem kurum itibarına değer katacaktır hem de yanlış algılamaların önüne geçecektir...”
“İtibar Yönetimi” adlı kitabın da yazarı olan Salim Kadıbeşegil, bugün yaşadığımız küresel ekonomik krizle ilgili de şunları söylüyor.
***
“Milyar dolarlık şirketlerin bir gecede kağıttan kaleler gibi yıkıldığı günlerin çok gerilerde olmadığını hatırlatmak isterim. Üç aylık bilanço odaklı borsa dinamikleri küresel finansal krizin ana nedeni olarak ortaya çıktı. ABD Merkez Bankası’nın eski efsane başkanı Alan Greenspan’ın bile, görev yaptığı dönemdeki uygulamalarında yanıldığını itiraf etti. Geldiğimiz noktada itibarını yitirmemiş bir kurum veya şirket kalmamıştır. Bu, kriz sonrasına toplumla arasında güven bağı oluşturmak için tüm şirketlere altın tepsi içinde sunulmakta olan bir fırsattır...”
İtibar yönetiminin uzmanları böyle söylüyor.
Dinleyip dinlememek sizin elinizde...
Ama krizlerin aynı zamanda birer fırsat olduğunu da hatırlatmak isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder