1 Mayıs 2008 Perşembe

Bir haber daha!



Gerçekten vahim bir durum... "Şirketlerin kendilerini haklı çıkartmak için geçmişte yapmış oldukları yatırımları" öne sürmeleri ne kadar toplumun vicdanıın hafifletir acaba?

"İsteyen dava açsın" Türkiye'de adaletin itibarını da ortaya koymuyor mu?

Neresinden bakarsak bakalım "vahim" bir durum..

İş dünyası "eski normali" bir kenara bırakamıyor! Çok istihdam yaratmak, çok yatırım yapmak, çok para kazanmak... bunlar "eski normal"de kalmadı mı? Yeni normalin penceresinde "değer" yaratmak yok mu?

9 yorum:

MSK dedi ki...

ENKA

Öncelikle birilerinin Enka Teknik ve Yönetim Müdürü Selim Özkan' a itibar nedir, ne faydası vardır anlatmalı.Olumlu itibar oluşturmanın faydası bir kuruma sağlıklı iş kapılarının açılmasını sağlar,en iyi tedarikçi ve iş ortaklarını çeker.En yetenekli elemanları çeker,örgütteki eksiklerin giderilmesine yardımcı olur,rakiplerin engelleme faaliyetlerine karşı bariyer görevi görür ve rekabet avantajı sağlar.Yeni pazar kapılarını açar,örgütün kriz zamanlarını mümkün olan en düşük hasarla atlatmasını sağlar. Gerçi itibar anca kaybedilince anlaşılır.Çünkü itibarın tanımını yaparken paydaş gruplarnın örgüt hakkındaki kapsamlı düşüncelerinden bahsediyoruz.Bir kurumun önem vermesi gereken şey ortak itibarın olumlu olması.Yani, örgütün marka değeri hakkında müşterilerin, yatırımcıların, çalışanların ve toplumun duygusal tepkilerinin olumsuz olmaması. Bunu da karşılastığı krizlerde takındığı tavırlara dikkat ederek yani doğru kişilere doğru iletişim çalışmaları yaparak ve ya da Enka'da ki gibi "astığım astık, kestiğim kestik" şeklinde davranmayarak. Herkesin görüşlerine ve değerlerine saygı göstererek başlanabilir. İtibar soyut bir kavram olduğu için, akıllı olup stratejik davranmak gereklidir.Para kazanmanın yolunu akıllı iletişimciler gibi, doğru insanlarla , iyi itibarı olan örgütlerle çalışarak bulabiliriz.

Enka'ya geri dönecek olursak; Teknik ve Yönetim müdürü Selim Özkan öncellikle kendi , sonra da kurumunun itibarına zarar vermiştir.Yönetim müdürünün bu davranışından tüm kurum sorumlu olarak görülür.Çünkü kuruluş çalışanıyla,yöneticisiyle bir bütündür.Aaç katliamı konusundaki umursamaz tavır,kamuoyunda örgütün kötü izlenim vermesine yol açıyor.Ayrıca,Enka'nın değerleri arasında yer alan "Çalışılması tercih edilen bir işyeri oluşturmak" kısmını böylece tehlikeye sokmuş oluyor. Çünkü basındaki bu haber ile tepki toplayan Enka itibarını olumsuz yönde etkemiş ve bu sebebten belki de en iyi eleman talebi çekmek yerine sıradan sadece iş arayan taleplerini çeker.

24 Nisan'da yayınlanan bu habere göre Enka rapor almadan 290 ağacı katledip ve isteyen dava açsın diye karşılık veren yetkiliye göre zaten izin alınır...Asıl eleştirilmesi gerekilen kanunların işlenmemesi ve cezaların korkutucu olmaması. Bunların dışında rapor alınması kuvvetle muhtemel fakat burada olayın mantıklı yönü ortaya çıkartılacağına tam tersi bir davranışta bulunularak itibarı zedelemiştir.

Yasemin Uraylı

MSK dedi ki...

Elif Çalışkan'ın yorumu


KURUMU İŞ HEDEFİNDEN SAPTIRAN İTİBAR

Kurum, iş sonuçlarına verdiği önem kadar kurumsal itibar konusu üzerinde de durmalıdır. Çünkü kurumsal itibar iş sonuçlarını doğrudan etkileyen yönetim biçimi haline gelmiştir. Kurum, kendi üzerinde değer, güven ve takdir oluşturamıyorsa sadece en mükemmel ürünü üretip en güzel şekilde sergilemekle toplum gözünde zirveye çıkmayı bekliyorsa artık bu bekleyişin boşuna olduğunu görüp kurumun itibara ihtiyaç duyduğunu kabullenmelidir. Toplumun dinamikleri değişmiştir. Toplum artık karşısında sadece kendi çıkarlarını düşünen bir kurum yerine çevresine daha duyarlı bir kurum görme bekleyişi içine girmiştir.

Toplumun beklentilerini, duyarlılıklarını görmezden gelip kendi bildiğini okuyan kurumlar itibar eksikliği nedeni ile daha çok maddi ve manevi kayıplar vermeye mahkûmdurlar.

İş Hedefin Ne kadar Mükemmel Olursa Olsun İtibari İyi Yönetemiyorsan Harekete Geçmeden Önce Bir Kez Daha Düşün!

Nisan ayında zeytin ağaçlarını kesmesiyle gündeme haber olan Enka kurum itibarını zedelemiş hatta yerle bir etmiştir. Habere göre Enka rapor almadan zeytin ağaçlarını kesmiş ve “isteyen dava açsın” demiştir. Haberi biraz daha okuduğumuzda raporu almamış ama alacağını, izin verileceğinden emin küçük dağları ben yarattım edasıyla "Şu ana kadar devlete o kadar enerji işi yapmış bir kuruluşuz. Kurulu 4 bin megavat gücünde santralımız var. Bizim dosyamız dönmez" dediğini görüyoruz. İtibar git gide eriyor. Habere köylülerin santralin kurulmasıyla kendilerinin bundan olumsuz etkilenecekleri ile devam ediliyor. Şuana kadar söz konusu olan 2 köyün endişesi, yerlerinden olmaları ve ağaç kesmeye karşı çıkan topluluk. Haberin devamını okumayan biri için o kişinin gözünde Enka izinsiz ağaç kesen, o yöre halkını düşünmeyen bilinçsiz bir kurumdur.

Enka yetkilileri kurulması planlanan termik santralın dünyada kullanılan son teknoloji ile işletileceğini ve çevreye zararı olmayacağını, mümkün olduğu kadar az zeytin ağacı kesecekleri, ÇED için izin hazırlıklarının yapıldığı, Çakmaklı Köyü'nde arazi satın alırken köylülere termik santral kuracaklarını söylediklerini belirten Selim Özkan, onların da olurunu aldıklarını ve “290 ağaç için izin aldık. Bunlardan taşıyabileceğimiz kadarını Çakmaklı Köyü'nde bize gösterilen alanlara taşıyacağız.Taşıyamayacaklarımızı ise keseceğiz” gibi açıklamaları ancak haberin son yarısında ve bundan çok kısa bahsettiklerini görüyoruz.

Yani haberi okuyan pek çok kişinin aklında Enka’nın ülke için yaptığı ve yapacağı önemli çalışmalardan çok Enka’nın çıkarları doğrultusunda doğayı tahrip ettiği gibi kötü bir algısı oluşması muhtemel. Enka sadece iş hedeflerine odaklandığı için iletişimin gücünü görmezden gelmiş ve algıyı kötü yönetmiştir. Buda kurumun itibarının zedelenmesine ve buna bağlı olarak iş hedeflerinin sapmasına neden olmuştur.

Oysa Enka, arsaları satın alma esnasında köylülerle kurduğu iletişimi daha da genişletip sivil toplum kuruluşları, yöre halkının büyük çoğunluğu gibi paydaşlarını da ikna edip yanına alsaydı, kurulacak olan termik santralin gerekliliğinden ve çevreyi olumsuz etkilemeyeceği üzerinde dursaydı, bölgedeki zeytin ağaçlarını başka yere taşıdıklarını ve taşınırken bunu doğaya zarar vermeden yapmaya çalıştıklarını açıklasaydı, gerekli izinlerin tümünü alıp sonra işlemlere başlasaydı, sürdürülebilirlik bağlamında bir şeyler yapıyor olsaydı, isteyen dava açsın gibi açıklamalarda bulunmasaydı. Şuan bu haberin ve Enka’nın olumsuzluklarını ve kurumun itibarının kötü etkilenmesi yerine Türkiye’ye katkı sağlayacak olan termik santralin gücünden ve Enka’nın başarısından konuşuyor olabilirdik



ELİF ÇALIŞKAN

MSK dedi ki...

Rıfat Can İshakoğlu'nun yorumu


ENKA’NIN VİZYONUNUN SONUCU


Enka Holding, dünyadaki rakipleri ile at koşturmayı hedefleyen bir yönetim yapısına sahiptir. Bunu anlamak için yaptıkları uluslararası projelere ve Capital dergisindeki açıklamasında dediği gibi “artık dünya borsalarında da olmak istiyoruz” açıklamasından da anlamaktayız. Şirkete baktığımız zaman gerek yaptığı projeler gerekse talip olduğu projeler dünya çapındaki büyük enerji projeleridir. Biraz araştırma yaptığımızda dünyaya karbon emisyon ve karbondioksit salınımlarında ilk üçte enerji üretimi, havayolları ve otomobil fabrikaları yer almaktadır.
Enka Holding’in açıklamaları ve vizyonuna baktığımız zaman kaliteli üretim, mükemmellik, güvenlik, sürekli artan karlılık gibi ilkeler görmekteyiz fakat, bu başarıların uzun vadeli olmasına yönelik bir stratejik planları olmadığınıda vizyonlarının sadewce bu ilkeler bağlı olmasında anlayabiliriz.
Capital’in yöneticiler seviyesinde yaptığı “En Beğenilenler” araştırmasında kendi kategorisinde (inşaat) Alarko’nun önünde birincilikle yer alırken aynı başarıyı enerji kategorisinde gösterememiştir. Doğan Holding gibi birçok firmanın yatırım üstüne yatırım gerçekleştirdiği sektörde Enka Türkiye’de ve Dünya’da “İtibarlı” bir firma olmak istemektedir. Bu ışıkta bahsettikleri vizyonları doğrultusunda senelerdir ilerlemektedirler.
Gelişen dünyada istekler ve talepler de değişmekte artık sadece firmaların ekonomik performansları yetmiyor. Müşteri memnuniyeti kavramı da sadece “elle tutulur, gözle görülür” olaylarla da şekillenmiyor. Ne yaptığından çok nasıl yaptığın daha önem kazanmakta...
Bu çerçevede bakarsak, Enka Holding’in 24 Nisan 2008 tarihinde basında yer alan “Rapor almadan zeytin kesti "isteyen dava açsın" dedi” başlıklı haberlerde aslında Enka’nın vizyonunun bir çıktısı olarak nitelendirebiliriz. Bundan belki 10 yıl önce bu olay bu kadar yankı bulmaz iken bu gün Google’da 12.000’nin üzerinde haber olmuştur. Bundan 5 yıl sonra Enka bunun benzeri bir olayla karşılaşırsa ne olur kim bilir... Ama bugün bir bölgeye termik santral açılması haberi dikkatleri hemen üzerine çekiyor. Burda bu olayın bir krize dönüşmemesi için ilk olarak çevre ile ilgili şirketinizin ve yöneticileriniz bir vizyonu olması gerekir sonra da bu vizyonun iletişimini yapmanız germektedir. Enka Holding’in basına verdiği ilk açıklama ve içinden seçilen başlık bize iletişimlerinin ne denli plansız ve bir stratejiden uzak olduğunu bize kanıtlar nitelikte “isteyen dava açsın” ve “bizim raporumuz dönmez” gibi... Bu yaklaşımları aslında vizyonlarının ve değerlerinin bir göstergesi veya sonucu.
2 yıldır yapılmaması için çevreciler, yöre halkı ve iki Chp Milletvekili tarafından mücadele verilen projeye sonunda izin verildi. Fakat, Enka grubu ön çed raporunu hazırlamadan ve Çed raporu sonucu gelmeden inşaata başlaması sonucu kriz patlak vermiştir. Teknik kısmında bile bukadar büyük bir açık olan bu krizin iletişim kısmınında da Enka’nın sınıfta kaldığı çıkan haberlerden ve hakkında açılmış olan davalardan anlamak mümkün.
İşin bu kısmını bir kenera bırakacak olursak Enka’nın hedeflediği “uzun vadeli başarılar” ilkesi içine “toplum değerlerini”de eklemesi gerekmektedir. Artık büyük firmaların uzun vadeli başarılara sahip olması için “sürdürülebilirlik” kavramı ile tanışmaları ve bunu şirket yönetim sistemine geçirmeden evvel kendi içsel dinamiklerine yerleştirmelidirler. Aksi halde halkın değerleri ile çatışıp olumsuz bir algı oluşturabilirler ve bunun tekrarlanması halinde itibarları zedelenecektir. Yapılan araştırmalarda oluşan bir algının değişmesi için 17 kat daha fazla para, zaman ve çaba gerektiği ortaya konmuştur.
Zorlu enerji toplum değerlerine uyum konusunda Enka’ya oranla daha dikkatli... ZORLU Enerji, "karbon kredisi" kavramını yaratan ve uygulamaya geçiren EcoSecurities ile Karbon Emisyonu Satış Sözleşmesi imzaladı. Toplum nezdinde bu iki firmanın aynı itibara sahip olması sizce söz konusu mu? Kesinlikle değil... Nitekim yöneticiler nezdinde de olmamış capitalin araştırmasında enerji kategorisinde Zorlu’nun gerisinde yer almıştır. Bunda 10 sene sonra hiçbir çevresel politika geliştirmeden giderler ise itibarları ne yönde etkilenecek? Toplumun geliştiği yönde kendi itibarları azalacaktır. Toplum artık –mış gibi yapanlar ile samimi firmaları ayırt edebilmekte ve firmalar hakkında çok kısa sürede olumlu veya olumsuz bire algı oluşturabilmektedir.
“İtibar”ın bukar çabuk etkilenebileceği bir sektörde sadece sitesindeki küçük bir bölümde açıklanan ve altı doldurulmayan “çevre” yazısından ibaret bir politika ile Enka’nın dediği gibi “sürekli artan kârlılıklara” ulaşmak aslında pek mümkün değil... serekli artan karlılıktan öte o sürekliliği sağlayacak bir sürdürülebilirlik politkalarının olması gerekmektedir. Sektörünüz de enerji ise bu politikaların yapılması daha da önem kazanmaktadır dünyada bütün büyük firmalar toplumdan aldığını topluma verirken zararlarını en aza indirmeyi bir şirket politikası haline getirmişken, dünyada ve Türkiye’de liderliğe oynayan bir şirketin bu ilkelerden bahsetmemiş ve sosyal sorumluluğun sadece okul, vakıf ve sanat olarak nitelendirerek ne kadar sorumsuz olduğunu kanıtlamaktadır. Toplum dinemiklerine uymadığı ve vizyonunu bu yönlerde geliştirmediği taktirde hiçbir firmanın uzun vadeli sürdürülebilir başarılara imza atması ve önümüzdeki 10 veya 15 yıl sonraki rekabet dünyasında yer alamayacağı,24 nisan günü yer alan haberin basındaki negatif olan yansıması (yani değişen toplum değerleri) bize kanıtlamaktadır.

MSK dedi ki...

Bülent Yılmaz'ın yorumu

ENKA VE KURUMSAL İLETİŞİMSİZLİK

Çağımızın beraberinde getirdiği değişimler hemen her sektörde olduğu gibi iş dünyasında da belli duyarlılıkları zorunlu kılmaktadır. Değişen pazar koşullarının bir ürünü olarak ortaya çıkan bu duyarlılıklar çağımız tüketim gerçeklerinin birer yansımasıdır. Bu yansımaları ortaya çıkartan ise iletişim çağıyla ortaya çıkan küresel bilinç nedeniyle tüketicilerin daha önceleri sahip olmadıkları hassasiyetlere sahip olmalarıdır. Günümüzde hiçbir firma bu hassasiyetleri göz ardı ederek sürdürülebilir bir gelişim kaydedemez. Ancak geçmiş dönemin değerleriyle oldukça başarılı olmasına rağmen günümüzdeki değişimin kudretini fark edemeyen bazı firmalar, bu başarılarının verdiği güvenle yeni hassasiyetlere karşı umursamaz tavır sergileme lüksüne sahip olduklarını düşünmektedirler. 24 Nisan 2008 tarihinde Hürriyet gazetesinde ENKA firması hakkında çıkan haberin içeriği bu açıdan oldukça öğreticidir.

Haberin içeriğinde bir firmanın sürdürülebilir başarısını kökünden etkileyebilecek bir dizi yanlış göze çarpmaktadır. Kriz yönetimi, sosyal paydaş iletişimi, kurumsal yönetim ve raporlama konusunda ortaya konan duruş, kurumun sosyal sermayesini ve bunun sonucunda da sürdürülebilir gelişmesini kökünden etkileyecek yanlışları içermektedir.

Günümüz iletişim bilimi oldukça karmaşık bilgiler gerektirse de bazı noktalar artık son derece açıktır. Özellikle kriz yönetiminin gerektirdiği nitelikler kurumsal iletişimin başarısı için hayati önemdedir. Bunun gereği olarak kriz esnasında ya da kriz potansiyeli taşıyan konularda firmanın kurumsal kültürünü iyi bilen bir kişinin konuşmacı olarak belirlenmesi çok önemlidir. Bu haberde konuşan kişinin yönetici vasfına rağmen kurumsal kültürü özümsemiş bir söylem sahibi olduğunu düşünmek oldukça güç görünmektedir. Dile getirilen düşüncelerin hedef kitlede son derece negatif sonuçlar doğuracağı açıktır. Oysa bu çalışmaya başlandığı andan itibaren bu duyarlılıklar ve tepkiler hesaplanmalı, olası senaryolar gereği konuşmalara ana şeklini verecek temalar çoktan söylemlerin omurgası haline getirilmeliydi. Bu temaların kurumsal kültürü ve değerleri yansıtması kurumun itibarı açısından son derece önemlidir. Ancak kriz yönetimine dahil olması ve hatta yön vermesi gereken kurumsal değerlerin ortada görünmemesi bu örnekte pek yadırganmamalıdır. Zira firmanın konuya yaklaşımı ve iş yapış şekli ortada krize yön verecek bir kurumsal kültür olmadığını ortaya koymaktadır.

Bir firmanın kriz anlarında kendisine deniz fenerliği yapacak kurumsal değerlerinin olmaması aynı zamanda iş yapma şekillerinin de çeşitli garabetler içermesine neden olabilmektedir. Bu örnekte görüleceği üzere henüz ÇED raporu almadan çalışmalara başlanması kurumun kültürü hakkında fikir vermektedir. Kanunları özümsemiş, iş yapış şeklini profesyonel bir düzleme oturtmuş bir firmanın böyle nereye dayandığı “belirsiz” bir “öngörü” üzerinden çalışmalara başlayabilmesi son derece manidardır. Çünkü firma bu tavrıyla siyasi iktidarla “ahbap çavuş ilişkisi” içinde olduğu düşüncesi uyandırmaktadır. Çünkü rapor olmadan çalışmalara başlayabilmesindeki cüret üçüncü şahıslar tarafından başka türlü açıklanamaz. Bütün bunlar kurumsal kültüre yönelik son derece olumsuz intibaların oluşmasına neden olacaktır.

Takdir ve itibar görecek bir kurumsal kültürün yansıması olması gereken çevresel duyarlılıklar bu haberde görüldüğü üzere firma için öncelikli görünmemektedir. Bir yandan bazı zeytin ağaçlarının başka yere dikileceği söyleniyor olsa da ifadelerdeki umursamazlık ve pratikteki çelişki çevre bilinci konusunda güven telkin etmeyen görüntüye yol açmıştır. Duyarlı bir çevre bilincini içerecek raporlama sisteminin olmayışı ise ilgili raporun hazırlanamamış olmasından anlaşılmaktadır. 2.5 milyar dolar gibi devasa bir yatırımın böylesi amatörce başlatılması, fizibilite çalışmalarının yeterince sağlıklı gerçekleşmediğinin göstergesidir. Bütün bu sürecin sağlıklı bir raporlama sistemiyle desteklenmemiş olması da kurumsal kültür hakkında öğreticidir.

Özellikle çevrede yaşayanların yapılan çalışmadan son derece yoğun şekilde etkilenecekleri bu tür yatırımlarda sosyal paydaş iletişimi hayati rol oynamaktadır. Ülkemizde Yatağan Termik Santrali ile ilgili ortaya çıkan sonuçlar malumdur. Bu santral medyada yüzlerce kez olumsuz habere konu olmuştur. Termik santrallere yönelik bu ve benzeri algılar son derece keskin tutumlara yol açabilecek iken ENKA yöneticisinin ilgili yatırımın yeni teknolojiyle yapılacağını söylüyor olması toplumdaki algıların yönetilmemesi gerektiği anlamına gelmez. CHP’li vekillerin ve bir takım köylülerin ortaya koydukları tepkiler bu ilişkilerin ne kadar sağlıksız yönetildiğinin göstergesidir. “İsteyen mahkemeye gitsin” şeklinde ifade edilen cümle, başlı başına bir iletişim trajedisidir. Bu cümleyi duyan bir kişi böyle bir niyeti yoksa bile şikâyetlerini mahkemeye taşıyabilir. Mahkeme sonucu her ne olursa olsun bu süreçte ortaya çıkacak haberlerin içereceği konular sürekli olumsuzluklar taşıyacaktır. ENKA adıyla birlikte anılacak bu olumsuzluklar mahkeme kararı olumlu çıksa dahi kurumun itibarına son derece negatif etkiler yapacaktır. Kaldı ki Hürriyet gazetesinde çıkan bu haber kurumun medya ilişkilerini nasıl yönettiği konusunda da ipuçları içermektedir.

Bütün bu tutum ve söylemler açıkça göstermektedir ki ENKA firması günümüzün hassasiyetlerini iş hedeflerini destekleyecek bir kurumsal iletişim mantığıyla karşılamaktan son derece uzaktır. Bu durum, önümüzdeki dönemde çok daha fazla öne çıkacak değerlere yönelik kurumsal kültürün var olmadığını göstermektedir. Bu durumda firmanın gelecekte küresel rekabette kendisine avantaj sağlayacak ulusal ve uluslararası desteği elde edemeyebileceği öngörülebilir. Bu nedenle firmanın sürdürülebilir bir başarı trendi izleyebileceğini iddia etmek son derece zordur.



Bülent Yılmaz

Bahçeşehir Üniversitesi
Halkla İlişkiler 4.Sınıf

MSK dedi ki...

Eda Karataş'ın yorumu

DOĞA VE ÇEVRE ÖLÜRSE BİZDE ÖLÜRÜZ
Son yıllarda hızla ilerleyen çevre ve enerji sorunlarına kayıtsız kalmak dünyanın ölümüne göz kırpmaktır. Doğanın ve çevrenin nefes alabilmesi için biz insanlara ve şirketlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Enka Türkiye için önemli ekonomik ve sosyal gelişmelere imza atmış bir şirkettir. Son günlerde basına yansıyan haberlerde ise Enka’nın çok bilinçsizce veya cahilce yatırım yapmakta olduğu ve hatta bununla da kalmayıp ilerde çevre felaketine sebep olabilecek bir durumda basına verdiği açıklamalarla Külhanbeyi edası takınıp itici bir kurum olmakta ve kendini küçük düşürmektedir.
Ağaçları izin almadan kesen, ÇED raporunu almayan ve bunları yaparken de ‘devlete o kadar enerji işi yapmış bir kurum’ olarak otomatik bir dokunulmazlık kazanan bir şirketle karşı karşıyayız. Enka bu tavrı ile kendi kuyusunu kazmıştır. İtibarını zedeleyen bu açıklamaların bedelini çok ağır ödeyecek ve çevresinde yaptığı büyük yıkımlarla dünyaya da ödetecektir. Dünyanın ya da ülkemizin yeşil örtüsü bize hem oksijen hem gıda hem de ekonomimize katkı sağlamaktadır. Burada biz insanlara çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Her yapılması planlanan olayları gözümüz kapalı onaylamamalı, bunların yarınlarda oluşturabileceği sorunlara kayıtsız kalmayarak üzerine gitmeliyiz. Çevreye verdiğiz ya da vereceğimiz zararı en aza indirmeliyiz. Termik santraller olmadan yaşayabiliriz ama doğa olmadan, verimli bir çevre olmadan yaşayamayız.
Enka’nın yeni bir yatırımı çevre felaketine dönüştürmesi ve buradan da iletişimi yanlış biçim ve cümlelerle yapması krizin başlamasına olanak sağlamıştır. Yerel yönetimler ve çevre halkı buna sessiz kalmamalıdır, çünkü bu onların da krizidir. Aslında bu tüm Türkiye’nin krizi de. Bu aşamada bir hasar tespiti yapıp zararı en aza indirmek için çaba sarf etmeliyiz. Büyük bir çevre felaketine kadar gitmeden olay buna el koymalıyız.
Her şey bir yana yapılan işin büyüklüğü, bütçesi, ülkeye çevresel ve ekonomik faydasını doğru terazide tartıp dengeleri sağlam tutmak gerekmektedir. Bu sadece Enka’nın değil, o yörenin yönetiminin ve genel yönetimin birincil konusu olmaktadır. Yöre halkının da kendi toprağına ve suyuna sahip çıkarak öncelikli hedefi yaşadığı alanı yaşanılacak bir yer olarak ömür boyu korumaktır. Korunmayan bir dünyada diyeti çok ağır bedellerle öderiz. Enka bir anlamda kendi itibarının enkazını oluşturdu. Bu kadar adap bilmez tavrı ile okuyan ve güncel konulara özellikle çevre – enerji konusuna duyarlı olan insanların olumsuz tepkilerini almış, telafisi mümkün olmayacak derin yaralar açmıştır. Biz bu dünyayı geçmişten miras değil, gelecekten ödünç aldık. Yarınlara daha yaşanılası bir dünya bırakmak için doğayı öldürmeyelim buna hiç birimizin hakkı yok.

Eda Karataş

MSK dedi ki...

Özkan Kusay'ın yorumu

Özkan KUSAY
Böyle bir olayda problem sürecine dahil olan tüm kurum ve kişilerin itibarları sorgulanmaya açıktır. Problem içerisinde karşıt tarafların olması ve de uzlaşma sağlanmadığı sürece tarafların birbirine üstünlük sağlama çabaları olacağından, seçilen tarafa göre itibar ya artacak ya da azalacaktır. Üstelik problemin çözülmemiş olması, hatta uzun bir sürede çözülemeyecek gözükmesi, süreç içerisinde sahip olunan itibar algılarının da değişebileceğini gösterir.
20 yıl önce Enka’nın aynı girişimde bulunmasından dolayı özelliklede yöre insanı tarafından sahip olunan olumsuz bir itibarı vardır. O dönemde güçlü bir örgütlenmeyle Enka’ya tepki gösterilmesi, karşıtlığın daha kalıcı olmasını sağlamıştır. Nihayetinde yöre halkı Enka’ya karşı bir zafer kazanmıştır. Ve tabiri caizse düşmanı topraklarından atmışlardır.
Geçmişin ışığında aynı olay bugün gerçekleşince Enka, kendisini tetikte bekleyen bir tepkiyle karşılaşmıştır. Üstelik bu sefer örgütlenme süreci daha hızlı olacağı için olumsuz algının yayılması da hızlanacaktır.
Enka Teknik ve Yönetim Müdürü Selim Özkan yaptığı sert açıklamayla sadece kendi itibarını sarsmamış, aynı zamanda kurum imajına dahil ettiği ‘zorba’ yaklaşımıyla Enka’nın itibarını da yerle bir etmiştir. Zorbalığın yanı sıra ÇED raporu almadan girişimlere başlaması ve bölgedeki zeytin ağaçlarını kesmesi, çevre ve toplumdan uzak bir kurum izlenimi vermiştir. Oysaki enerji sektörü çalışmalarını çevreyle iç içe yürütür. Bundan birkaç yıl sonra Enka toplumdaki itibarını kuvvetlendirmek için çevresel sosyal sorumluluk çalışmaları yapsa ne kadar inandırıcı olur? Zira Enka, EPDK’dan lisans almış olsa bile haberin manşeti ve içeriğiyle, çalışmalarında doğayı önemsemeyen bir kurum imajı yaratmıştır. Dolayısıyla kısa dönemde atılan yanlış adımlar uzun vadedeki çalışmaları derinden etkileyecektir.
Öte yandan itibarının incelenmesi gereken diğer bir kurum da Çevre ve Orman Bakanlığı’dır. Bu problemin içerisindeki ikinci adımı atacak olmalarından dolayı bölge halkı ve Enka karşıtlarının gözü Çevre ve Orman Bakanlığı’na çevrilmiş durumdadır. 20 yıl önceki girişimlerin durdurulmuş olması toplumun beklentilerini bugün için daha da arttırıyor. İnceleme sonucunda Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan Enka lehinde bir karar çıkarsa –ki zaten öyle olacaktır, ya da en azından ÇED raporundan önce girişimlere başladığı için Enka’ya bir yaptırımda bulunulmazsa Çevre ve Orman Bakanlığı’nın da itibarı olumsuz yönde etkilenecektir. Her ne kadar EPDK’dan lisans aldıktan sonra ÇED raporu formalite de olsa-ki Selim Özkan bunu bildiği için böyle bir açıklamada bulunmuştur, hukuksal bir süreç ihlal edilmiştir ve bu durum halk algısında her zaman karşı bir yaptırım algısını doğurur.
İtibarı olumsuz yönde etkilenen diğer kurumlar ise, Enka’nın zeytin ağaçlarıyla ilgili izin aldıklarını söylediği Aliağa İlçe Tarım Müdürlüğü ve Menemen Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’dür. İzmir halkı ve de özellikle Aliağa yöresi insanları, ÇED raporu alınmamasına rağmen Enka’ya böyle bir izin verilmesine muhtemelen tepki gösterecek ve bu kurumlara dair itibar algıları zedelenecektir.
Tabi ki Enka’ya dava açacağını söyleyen CHP’yi de unutmamak gerekir. İzmir milletvekili Kemal Anadol’un konuya hassasiyet göstermesi ve 20 yıl önce olduğu gibi konuyla yine ilgileneceklerini söylemesi yöre halkının kendisinden ve CHP’den beklentilerinin güçlendirecektir. Beklentilerin sonucunun kurum veya kişi itibarına, olumlu ya da olumsuz bir katkıda bulunacağını göz önüne alırsak, İzmir milletvekili Kemal Anadol ve CHP’nin çabalarının, itibarlarına yansıyacağını söylemek mümkün.
Bundan sonra başlangıçta da dediğim gibi halihazırda bulunan Enka ve karşıt grup taraflarına atılan adımlarla diğer kurum ve kişiler dahil olacak ve itibar algıları süreç içerisinde değişecektir.

MSK dedi ki...

Yiğit Gürcihan'ın yorumu

Rapor almadan zeytin kesti, “isteyen dava açsın” dedi

Turan GÜLTEKİN/İZMİR, (DHA)

İzmir Aliağa'da termik santral izni alan Enka'nın Çevre ve Orman Bakanlığı'na ÇED Raporu için başvuruda bulunmadan ağaç kesmeye başlaması tepki çekti.

24.04.2008 Hürriyet – Ekonomi



İzmir’ de, zamanında Aliağa’ ya kadar insan zinciri oluşturularak protesto edilen termik santral için ortalık yine hareketlenmiş görülüyor. Enka açısından bakıldığında her şey büyütülüyor. Şöyle ki: Enka’ dan gelen açıklamaya göre 20 sene önce yapılmasını engellenen termik santral ile şimdi yapılmak istenen çok farklı. 2.5 milyon dolar tutarındaki yeni santral, Avrupa Birliği’ nin yakın zamanda yürülüğe sokacağı emisyon normlarında inşa edilecek.
Mümkün olduğu kadar az ağaç kesileceğini ve son teknoloji ürünü bu santral ile doğaya minimum olumsuz etki edileceğini ifade eden Enka yetkilisine göre izin zaten alınır… İşte burada eleşti başlamalı. Belli dayanaklarla konuya dair fikirleri şekillendiren Enka’ nın Teknik ve Yönetim Müdürü Selim Özkan, çıkıp da “Şu ana kadar devlete o kadar enerji işi yapmışız. Aliağa'da kurulu 4 bin megavat gücünde santralimiz var. Bizim dosyamız dönmez" demesi kurum adına çok olumsuz bir etkiye sahip. Şöyle ki: Zaten yerel örgütlerin büyük bölümü konuya karşı değiller. Onay alınması muhtemel. Yapılması gereken hem mütavazi olmak hem de tüm eleştirilere rağmen olayın mantıksal boyutunu göz önünde tutmak. Yani eğer yapılmasının zararlı olacağı düşünülen bir santral söz konusuysa ve aslında bu santralin düşünülenden farklı olarak zararsız ve yararı olacak bir santral olduğu iddia ediliyorsa söylenenler bunlarda öteye gitmemeli. Ne zaman “ Biz hallederiz. O kadar yatırım yaptık artık bu kadar ağacın lafını etmesinler” gibi bir kokusu olan cümleler kullanılırsa bu, itibar adına hafife alınmayacak bir hasara sebep olabilir.
2009 yılında enerji sıkıntısı çekileceği iddia ediliyor ve bu yapılacak olan temrin santral için büyük de bir liman inşa edilmesi düşünülüyor. Eğer bunu da bir yatırım olarak kabul edersek olay dönüp dolaşıp devlete geliyor. Neden bu tip enerji yatırımları için teşvik edilen enerji burası? Neden 2009 da çekileceği tahmin edilen enerji sıkıntısı için alınmış başka önlemler ya da mevcut olan başka örnekler gündeme getirilmiyor. Bu santral bir kurtarıcıymış gibi gösterilmeye çalışılırken devletin de bunun aksine alternatif enerji kaynakları konusunda aktif çalışmalar yapıyor olduğunu göstermesi gerekir.
Beklenenin dışında bir tutum sergileyen yerel örgütleri de eleştirmeden önce yine santralin getirilerini ve götürülerini tartmak gerekir. “Getiri” adı altında topladıklarımız santralin yapımından sonra gerçekten de çevresel,sosyal ve ekonomik anlamda makul mu olacaktı da kimse bu yüzden mi ses çıkartmadı?...Tartışılır. Ama şöyle bir gerçek var ki ortada kesilmiş olan 290 zeytin ağacı var. Ve hemen birkaç ay sonra yapımına başlanacak bir termik santral. Tartışmalar içerisinde inşaatı tamamlanıp sonrasında da sürekli bir eleştiriye mi maruz kalması mı yoksa bu inşaat illaki yapılacaksa her şey yoluna sokulup, gerekli olumlu zemin oluşturulduktan sonra mı gerçekleştirmek daha doğru olurdu?.



Yiğit Gürcihan

MSK dedi ki...

Sara Burak'ın yorumu

Enka adlı şirketin kesmeye Enka’nın Çevre ve Orman Bakanlığı’na ÇED Raporu için başvuruda bulunmadan ağaç kesmesi ve Enka Teknik ve Yönetim Müdürü Selim Özkan, "ÇED raporu alamazsanız ne olacak" sorusuna, "Şu ana kadar devlete o kadar enerji işi yapmışız. Aliağa’da kurulu 4 bin megavat gücünde santralımız var. İsteyen dava açar" yanıtını vermesi bir kurumun itibar ve güvenirlilik açısından kendisini ne kadar kötü bir pozisyona sokabileceğinin en doğru örneklerinden biridir.Zaten bu olaydan sonra o bölgede yaşayan ve İzmir’den Aliağa’ya kadar insan zinciri oluşturan köylüler, bu ağaç kesimini tepki ile karşıladı. Termik santralın çıkaracağı gazlardan en çok etkilenecek olan Horozgediği ve Kozbeyli köylerinin muhtarları yörenin kaldıramayacağı kadar çok fazla kirliliğin altında kaldığını söyleyerek köylerinin taşınmasını istediler.Ayrıca CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol En kısa zamanda yürütmeyi durdurma istemiyle dava açacağız" diye konuştu. Ama bunlar sadece, hukuki olan sonuçları. Asıl önemli olan ise, bir şirketin müdürünün hukuki olmayan ve yasaları alenen çiğnerken üstüne birde “isteyen dava açsın” gibi bir tavır takınıp kurumun bütün saygınlığını ve itibarını bir anda yerle bir etmesidir.İtibar tüm insanların, kişi ya da kuruluşlar hakkındaki olumlu ya da olumsuz değer yargılarını ifade eder. Ve artık kurumsal itibar bir kuruluşun olmazsa olmazları arasındadır. Hele ki günümüzde itibarı olmayan bir kuruluşun neredeyse iş yaşamında tutunması saygınlığının olması imkansızdır.İtibar sahibi olmak zordur ama itibarı korumak dahada zordur. Günümüzde kurumlar itibar yönetimi adına bu kadar titizlikle ve özenle yaklaşırken, Enka gibi büyük bir şirketin kendi itibarını, geleceğini, saygınlığını bu kadar ucuz bir şekilde harcayabilmesi şaşırtıcıdır. Şirketler kurulduğu ilk günden itibaren topluma karşı sorumludurlar. Ve bu bir kar amaçlı bir alan değildir.Oysaki, Enkanın bu olayda hem kendi çıkarları için ağaç kesmesi ve üstelik bunu izinsiz yapması, bu eylemi gerçekleştirirken de savunma olarak büyük bir şirket olduklarını yatırımlar yaptıklarını ve sırf büyük bir şirket olmalarından dolayı yasaları çiğnemeye hakları oldukları söylemeleri çok düşündürücü bir durumdur. Sadece Enka olayı için değil, genel olarak kurumsal itibar konusunda şirketlerin bu olayı bir olmazsa olmaz olarak görmeleri gerekir.Zaten potansiyel müşterilerini kaybetmek,iş yaşantısında güvenilmezler listesinde yer almak ve insanların gözünde antipatik ve olumsuz bir imaj kazanmakta itibarın yitirilmesinden sonra olucak olan şeylerin ilk sıralarındadır. Çünkü itibarı olmayan bir kurum ne iş yaşantısında istediği başarıları gerçekleştirebilir, nede sürdürülebilirliğini sağlayabilir. Kurumsal itibarı yüksek olan şirketler daha çok müşteri çekiyor, daha az karlı olsa bile yatırımcılar parasını onlara yatırıyor. Güçlü bir kurumsal itibarı olan şirketler, müşterilerin, yatırımcıların, tedarikçilerin ve çalışanların ilk tercihi haline geliyor. Müşteriler nezdinde yaratılan kurumsal itibar marka değerini yükseltiyor, sadakati artırıyor, yeniden satın almaya Güçlü bir kurumsal itibarı olan şirketler, müşterilerin, yatırımcıların, tedarikçilerin ve çalışanların ilk tercihi haline geliyor. Müşteriler nezdinde yaratılan kurumsal itibar marka değerini yükseltiyor, sadakati artırıyor, yeniden satın almaya

teşvik edip daha fazla kazanç getirebiliyor. Yani itibar avantaj getiriyor. Bunun için kurumsal itibar yönetimi çok önemli. Sürdürülebilirlik ve saygınlık,başarı için kurumsal itbar çok önemlidir.Tüm işletmelerin kardan ve diğer konulardan önce üzerinde durması ve tam bir şeffaflık ve gerçekten inanarak ve içtenlikle bu konuyu ele almaları gerekmektedir.



Sara Burak

MSK dedi ki...

Özlem Kara'nın yorumu

Enka’nın Kaybedilen İtibarı

Geçtiğimiz Nisan ayında Hürriyet Gazetesi’nde çıkmış olan bir haber dikkatli incelendiği takdirde, Enka kurumunun ve yönetiminin; yaptığı faaliyetlerin büyüsüne kapılıp kendi itibarını zedeleyici davranışlarda ve açıklamalarda bulunduğu ve bunun farkında olmadığı açıkça görülmektedir.
“Rapor almadan zeytin kesti; 'isteyen dava açsın' dedi” başlığıyla verilen haberde, Enka’nın İzmir Aliağa’da kuracağı termik santral için gerekli raporları almadan izinsiz ağaç kestiği, bunun için tepki aldığı ve kurumun Teknik ve Yönetim Müdürü Selim Özkan’ın ağzından bunun için isteyen kişinin kuruma dava açabileceği aktarılmıştır. Özkan, kurulacak termik santralin son teknoloji ile yapılacağını, santrale ülkenin ihtiyacı olduğunu, arazi satın aldıkları köylülerden ve devletten santral için oluru aldıklarını belirtmiştir.
Oysa Selim Özkan’ın bu açıklamaları yaparken, kurumunun ekonomik performansını ön plana çıkardığı, termik santralin yapılacağı alanda yaşayan yerel halkı ve ağaçları keserek çevreye vereceği zararı görmezden geldiği, ülkenin ekonomik çıkarları doğrultusunda bu faaliyette bulunduğunu belirterek devleti de arkasına aldığı görülmektedir.
Özkan’ın yaptığı bu açıklamalarla, Enka’nın kurumsal itibarı, günümüzde olmazsa olmaz sayılan sürdürülebilirlik politikası ve buna verdiği önem konusunda, haberi okuyan bizlerde olumsuz bir etki yaratmıştır. Çünkü bir kurumun itibarını ve sürdürülebilirlik politikasını oluşturan bileşenlerin Enka tarafından dikkate alınmadığını, Özkan’ın yaptığı açıklamalar sayesinde anlamış bulunmaktayız.
Bir kurumun yaptığı bütün faaliyetlerde, kurumun itibarını oluşturan bileşenler olan ekonomik performansı, paydaşların beklentileri ve toplumun duyarlılıkları dikkate alınmadığı takdirde o kurumun itibarından bahsetmek de gereksizdir. Değişen toplum dinamikleriyle birlikte, insanlar artık kurumların ülkenin ekonomik performansı için yaptıklarına baktığı kadar toplumun gerçek ihtiyaçları için ne yaptığına, sosyal paydaşlarıyla kurduğu ilişkilerine, faaliyetleri için kullandığı kaynakları elde ettiği ekolojik çevresi için ne yaptığına da bakmaktadır. İş modellerinde tanımlanması gerekli bu bileşenlere verilen önem kurumun toplumda alacağı itibarı da beraberinde getirir.
Tekrar habere dönelim. Enka kurumu ve Teknik ve Yönetim Müdürü Selim Özkan, yapılan faaliyetlerde ve sunduğu gerekçelerde kurumunun itibarını düşünerek hareket etmek zorundaydı. Kurulacak santralle çevreye zarar vermeyeceğinden emin olmalıydı. Ağaç kesmek için gerekli izinleri almalıydı. Çevreye zarar vermeyeceğini belirten raporlarını da hazır bulundurmalıydı. Bu sayede sosyal paydaşlarını da yanına çekmiş olacaktı.
Buna karşılık, suçlamalara karşı yaptığı açıklamalarda; ekonomik performanslarını öne sürerek, ağaçları kesmek için alınması gerekli izni devletin ona vermesi gerekiyormuş gibi tehditkâr bir tavır takınmış, kişileri ve bazı kurumları gerekli izinler aldık diyerek zan altında bırakmış, isteyenlerin kuruma dava açabileceklerini ifade etmiş; bu sayede de itibarını yerle bir etmiştir.
Özkan bunun yerine, elinde bulunan belgelerle ve yanında yer alacak sosyal paydaşlarla birlikte ve dikkatli şekilde konuşarak hareket etseydi; kurumunun itibarını zedelememiş, tam tersine kurumunun itibarına olumlu katkılar yapmış olacaktı.

Özlem Kara